Gradient Shape Logo Element

CengizYardım

Kalemzade

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

Kalemzade’den “Venya” tadında sıra dışı bir romanla “Dünya” ​hayatını sorgulayan ve bilim-kurgu zemininden yansıyan yeni ​izdüşümler...

İki farklı zaman çizgisinde yaşayan kahramanların birbirleriyle ​özdeşleşen bilinçleri ve hatıraları bir çoklu evren kurgusu içinde ​düğümleniyor.

Sanal evren ve öte yaşam temelli hikâyesi olan sinematografik bir ​bilgisayar oyununun içine girdiğinizi farz edin. Paralel evren ​teorileriyle yaratılış inancının karşılaşmasında hakem olmaya ne ​dersiniz?

Okur olarak siz de bu romanın bir kahramanısınız. Bu katılımınız ​kurgusal bir karakterle özdeş biçimde gerçekleşecek. Yanlış ​duymadınız. Evet siz; bu kitabı okuyan kişi! Maceranın hiç ​ummadığınız anlarında beklenmedik bir karakter olarak siz de bu ​romanın içinde yer alıyorsunuz.

Eğer hazırsanız buyrun; PESA’ya bağlanabilirsiniz.

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

Caddede her iki yönde ve aynı anda iki kaza gerçekleşmişti. Bu ​dehşet verici manzaraya şahit olan çevredeki insanlar telaşla kaza ​yerine doğru koşmaya başladılar. O sırada olan biteni donakalmış ​biçimde izleyen bir kişi daha vardı...


Trafik lambaları hiçbir şey olmamış, hiçbir acı yaşanmamış, ​hayatlar kaybedilmemiş gibi yanıp sönmeye ve renk değiştirmeye ​devam ediyordu. Dünya da dönmeye devam ediyordu! Kâinat da ​belki! Acaba hayatlar da bu renkler gibi bir yerlerde bir daha ​buluşabilir miydi?


İnsanlar olay yerine doğru akın ederken aracından ağır ağır inen ​kamyon şoförü başını iki elinin arasına aldı. Diğer tarafta yerde ​yatan gence baktı. Sonra yine çarptığı kıza döndü gözleri.

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

“Biz geliyoruz!” diye haykırıyordu adam. “Yeni yüzyılın ve gelecek ​yüzyılların umut dolu gençleri olarak buradayız. Neredeyse tüm ​kazancımızı bir avuç seçkine aktardıkları ve değerlerimizi riya ve ​yalanla kirlettikleri politikalarına son vereceğiz. Binlerce yıldır ​masumları oyaladıkları din istismarını ve bu yolla edindikleri ​şirketler rejimini bitireceğiz. Kirlettikleri dünyayı temizlemeye, yerle ​bir ettikleri erdemi yeniden ayağa kaldırmaya geliyoruz.”


“Biz tüm zulümlere rağmen ayakta kalmayı başaranlarız. ​Geliyoruz! Her ekleminden korkunç sesler gelen, pusulası sapmış, ​su alan, rotası şaşmış bu gemiden erdemlileri kurtaracak olan son ​sal bizde. Kürekler bizim elimizde. Biz Ekruyuz! Ekru bir renge ​bürünmüşüz. Biz kırık beyazlarız! Kırılmış ama eğilmemiş, ​yıkılmamışlarız! Biz kurtuluş için yeminler edenleriz.”

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

“Ne şefaatinden ne günahından bahsediyorsun sen Hoca? ​Günahı mı var benim kızımın? Üstelik Allah varken kim şefaat ​edecekmiş? Hâlâ namaz diyorsun! Ne alakası var benim kuzumla ​senin beş vakit namazının?”


Tüm gözler ona dönmüş ama olacakları merakla beklercesine ilk ​anlarda onu susturmaya davranan çıkmadı.


“Neden Hoca neden ha? Senin benim namazımdan ötürü kızımın ​ne suçu olsun? Bak Hoca! Eğer senin dediğin gibiyse! Öyle bir ​gün şayet gelecekse ve bana tutup namaz sorulacaksa ben de o ​gün Allah’a soracağım: Kızımın hangi günahından ötürü ​öldürüldüğünü ben ona soracağım. Hadi ben koruyamadım kızımı ​diyeceğim ama söyle hangimizin kabahati daha büyük diye ​soracağım! Senin kafandaki din, senin ezberindeki Allah buna ​cevap verebilir mi ha Hoca?”

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

Gidip o balıkçıyla konuşup dertleşmek geldi içinden. Belki de iyi ​gelirdi ona! Ama sonra vazgeçti. Hem nasıl güvenebilirdi ki hiç ​tanımadığı bir adama!


Kulağına cep telefonu kulaklığını takıp gözlerini müzik eşliğinde ​ufuklarda gezdirdi. Minibüsten inip mahalleye doğru yöneldiğinde ​hava kararmaya yakındı. Arkasından birisinin onu adım adım takip ​ettiğini fark etti. Adımlarını hızlandıran Elay etrafına bakmaya, ​içine karışabileceği bir kalabalık aramaya başladı. Arkasına ​bakmaya cesaret edemiyordu ama kim olabileceğini çok iyi ​biliyordu.


Telefonunu çıkarıp konuşuyormuş gibi yapmaya başladı. Köşeyi ​dönerken giderek yaklaşan ayak sesleri hâlâ takip edildiğini fark ​ettiriyordu Elay’a. Artık dayanamadı ve hışımla “Yeter artık! Bırak ​peşimi!” demek için arkasını dönmeye yeltendi.

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

Sezai dükkânın arka bölmesindeki o eski koltukta inancını ​derinden derine sorgularken ve Allah’a olan küskünlüğünü ​kendince dile getirirken hiç beklemediği bir biçimde tuhaf bir ses ​işitti. Delirmeye başladığını düşündü. Avuç içleriyle şakaklarına ​vurarak ve başını iki yana sarsarak kendine gelmeye çalıştı. ​“Semai! Benimle konuş!”

Sezai korkmaya başladı. Öyle bir sesti ki tınısından kadın sesi mi ​erkek sesi mi olduğu ayırt edilemiyordu. Ürpererek sese cevap ​vermek zorunda hissetti: “Benim adım Semai değil!” dedi. ​“Sezai’yim ben! Sen kimsin?”

“Belki sana tuhaf gelecek ama sakin ol lütfen. Ben…”

“Evet sen!”

“Sana bir gerçeği hatırlatmalıyım.”

“Ne gerçeği?”

“Bir kitabın içine yerleştirilmiş, kendi gerçekliğinden uzakta bir alt ​evrende olduğun gerçeğini!”

ÇOK ZAMANLI ve İZ DÜŞÜMSEL

BİR ÇOKLU EVREN KURGUSU

Bir an tereddüt etse de büyük güven hissediyordu. Bu sırada ​Misbah utanır gibi başını eğiyor ona bakmaz görünüyordu. İyice ​güveni artan kadın önce iğnelerini çıkardı ve yavaşça başörtüsünü ​kucağına indirdi. Ardından saçının topuzunu çözdü ve saldı. Hoca ​hâlen ona bakmıyor görünüyordu.


“Hazırım!” dedi Süveyda. “Çıkardım örtümü Hocam.”


Misbah başını öylesine ağır ağır kaldırdı ki, “neyleyim ki vazife” der ​gibiydi. Ama gözleri kadının saçlarında ve boynunda geziniyordu. ​Süveyda’nın ona bakışı ise gülümser bir hâldeydi.


“Maşallah!” dedi Misbah. “Senin günahın olmaz kızım. Sen ​Rabbimin hassen yaratışının esmasına mazharsın. Tertemiz bir ​suretin ve ruh güzelliğinin içindesin. Hangi adam Rabbimin bu ​esmasını görmezden geliyorsa varlığını da inkâr ediyor demektir.”

PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

Kalemzade’den “Venya” tadında sıra dışı bir romanla hem ​yaratılışı hem de öte hayatı bilim-kurgu içinde maceralı bir yol ​alarak sorgulayan yeni izdüşümler...

İki farklı zaman çizgisinde yaşayan karakterlerin birbirleriyle iç ​içe geçen hayatlarındaki düğümler bir düşünce deneyi kurgusu ​içinde çözümleniyor.

Aynı zamanda bir baba-kız hikâyesi olan ve yapay zekâ ​karakterlerinin maceraya eklemlendiği bu romanın ​kahramanları arasına Okur ve Yazar olarak biz de katılıyoruz.

Zihinlerindeki hapishanede ve olası evrenlerde alternatif ​hayatlar yaşayan insanları yıkılmaya yüz tutmuş “Dünya”dan ​kurtarmaya var mısınız?

Sanal evren ve öte yaşam temelli sinematografik bilgisayar ​oyunumuz sürerken; bu kez paralel evren teorileriyle ahiret ​inancının arasında ufuk açıcı bir yol bulmaya ne dersiniz?

O halde buyrun, PESA’ya yeniden bağlanıyoruz.

PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

“Bugün doksan bir yaşam kıvılcımını yolcu ettik!” dedi yürümekte ​olanlardan bir kadın. “Ama hiçbirini tanımıyoruz henüz!”

“Belki de!” dedi adam. “Kimileriyle dünya hayatımızda rast gelmiş ​de olabiliriz!”


Birkaç dakika sonra yerçekimi azaldı. Yürüyen topluluk yavaş ​yavaş adımlarını daha uzun atabilmeye başladılar. Yolun ​başından beri normal adımlarla yürüyen insanlar artık her adım ​atışlarında bir insan boyu mesafe alabilmeye ve hafifçe yerden ​yükselebilmeye başladılar.


Çok geçmeden her bir adımla aldıkları yol onlarca metreyi buldu. ​Toprağa her dokunuşlarında sıçrayarak uzunca mesafelere doğru ​akıyorlardı. Zebercet, güneşlerinin önünü tamamen kapattığında ​beyazdan yeşile kayan bir alacakaranlık oluştu. Artık insanlar ​neredeyse temas etmeden yeryüzünün üzerinde süzülüyordu.


PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

Bir uçuruma dönüşmüş olan yarığın derinliklerinde kocaman bir ​şehir hatları vapurunun ezilmiş ve sıkışmış bir gövde parçası ​vardı. Üzerinde “Barış Manço” yazıyordu!


“Her şey çok farklı görünse de galiba İstanbul’dayız!” dedi. “Çok iyi ​bildiğim ama hakkında ne bildiğimi hatırlayamadığım şehir! Sanki ​ömrümün çoğu orada geçmiş diye hissettiğim yer. Geldiğimiz ​otobüsü de bir müzenin kalıntılarında bulduk. Üzerinde hiçbir yazı ​veya ibare yok. Ama bunun bir toplu taşım aracı olduğunu ​hatırlıyorum. Sonra bazı kuşlar hatırlıyorum. Martılar… Üzerinde ​martıların uçuştuğu şunun gibi şehir vapurları vardı orada. Güzel ​mi çirkin mi yoksa güzelliklerin içinde çirkinliklerin yaşadığı bir yer ​miydi? Bilmiyorum. Parça parça şeyler hatırlıyorum. ​Birleştiremiyorum. Ne oldu bize bilemiyorum Hanım Kızım! Ama ​her ne olduysa şu anda o şehrin, İstanbul’un kalıntıları ​üzerindeyiz!”

PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

Sarsıntı sona erdiğinde tekrar ayağa kalktı. Az önce baktığı ​manzara neredeyse tamamen değişmişti. Karşısında uzanan ​engin bir enkaz tarlası vardı.


Kitabı bırakıp ayağa kalktı. Yeryüzünün somurtmuş çehresine ​bakarken buruk bir ifadeyle gülümsedi. Yıkıntıların içine doğru ​yürürken ayağına takılan beton artıklarına âdeta dokunmadan ​geçer gibiydi. Üzerindeki beyaz elbisenin etekleri, oluşan ​rüzgârdan ötürü dalgalanıyor, onu en nadide yağlıboya tablolarda ​resmedilen kanatları açılmış meleklerden biri gibi gösteriyordu.


Hologram göz panelini bir kez daha açtı. Önce “Elektronik Cihaz ​Rölesi” yazan ibareyi sonra da “Isı Haritası” bölümlerini “Aktif” ​duruma getirdi. Böylece elinde bir elektronik cihaz olup da etki ​alanı içinde bulananların ve cihazı olmasa bile ısılarından ötürü ​çok yakınında olanların konumlarını net biçimde tespit ​edebilecekti!

PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

Erol, bir Sezai’ye bir de ağaca baktı. Önce duraladı, sonra sordu: ​“Senin kızının ismini ben koyayım ister misin?”


Sezai başını kaldırıp kayın biraderine baktı. Kısa bir tereddüdün ​ardından başını salladı. “Olur!” dedi. “Dayısısın neticede!”


“Tamam o zaman!” dedi adam. “Kızının ismi Akasya olsun! Şu ​kokladığın çiçeği hatırlarsın.”


Sezai yine tereddüt etti: “Kur’an’da geçiyor mu bu isim?”


Kayın biraderi, “Hayy Allah’ım Ya Rabbim!” diye sızlandı. “Ya ​Enişte! Geçse ne olur geçmese ne olur, bırak şu takıntılarını artık! ​Kitap Allah’ın kitabı da şu ağaç Allah’ın ağacı değil mi?”

PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

Onların isimlerini kendi listesiyle eşleştirmeye başladı. Bire bir ​uyumluydular. Senderya’ya götürmesi gereken insanlardan bir ​kısmı burada bulunan Ekrulardı. Ama onlardan da beş kişi eksikti: ​Semai, Arel, Pamir, Edige ve Erendiz!


“Bu isimleri tanıyor musunuz?” diye sordu.


Ekruların onları çok iyi tanıdığı yüzlerinden belli oluyordu. ​Erkeklerden biri sözü aldı.


“Erendiz kimdir bilmiyoruz ama diğer dört kişi bizim ​arkadaşlarımız, yoldaşlarımızdır. Direnişin liderleridir. En son ​PESA’ya, sanal hapishaneye atıldıklarını biliyoruz. Meteorların ​çarpmasından sonra hâlen yaşıyorlar mı ya da hâlen ​simülasyonun içindeler mi bilmiyoruz.”

PARALEL EVREN SINAMA AĞI

BİR DÜŞÜNCE DENEYİ KURGUSU

Güneşin neşe saçtığı, tabiatın yaklaşan yazı prova ettiği pırıl pırıl ​bir mayıs günüydü. Her yerde papatyalar açmış toprak canlanmış ​serçeler cıvıltılarla ağaçtan ağaca dolaşır hâle gelmişti. Günlerden ​çarşamba olmasına rağmen tatildi. Devlet 19 Mayıs Gençlik ve ​Spor Bayramını haftalık kutlamalara dönüştürdüğü son birkaç ​yıldan beri bayram haftası birçok etkinliğin yanı sıra çalışanlar için ​dokuz günlük uzun bir bahar tatiline dönüşmüştü.


Gece çalıştığı PESA’nın yorgunluğuna rağmen erken kalkmıştı. ​Güzel havayı fırsat bilip çayı demlemiş, masa ve sandalyeleri ​dışarı taşımıştı. Kahvaltılıkları bir tepsiye koyup getirdi ve masanın ​üstüne her birini özenle yerleştirdi. Ardından babasının yanına ​gidip elinden tutarak onu da bahçeye çıkardı.


Çok geçmeden hiç ummadıkları misafirler sanki öte evrenlerden ​çıkıp gelmiş gibiydi.